Doğmamış Çocuğa Mektup Kitap İncelemesi

Oriana Fallaci

    Oriana Fallaci, İtalyan feminist kadın yazar, gazeteci ve siyasi gözlemcidir. 29 Haziran 1929 tarihinde Floransa'da doğmuş, 5 Eylül 2006 tarihinde kanser tedavisi gördüğü Floransa'da ölmüştür. 76 yıllık yaşamında bir sürü tepki almış, bir sürü başarıya da imza atmıştır. Mussolini karşıtı mücadelelere liderlik yapan ve Naziler tarafından işkence görmüş aktivist bir babanın kızı olarak daha özgürlükçü bir tutum benimsemiş, genç yaşından itibaren direniş hareketlerinde görev almıştır. Daha 17 yaşında gazeteciliğe başlar, pek çok ünlü liderle yaptığı çarpıcı röportajlarla adını duyurur. 7 yılını geçirdiği Vietnam Savaşı harici yerlerde de savaş muhabirliği yapar. Feminist kimliğiyle bilindiği gibi islamofobik davranışlarıyla da öne çıkar. Müslüman kimliğini ön planda tutan Muhammed Ali'yle yaptığı röportajı yarıda kesmesi ve Humeyni ile olan röportajında başörtüsünü çıkarıp atması buna ilişkin en bilinen davranışlarındandır. En önemli kitapları arasında İnşallah'la beraber Doğmamış Çocuğa Mektup yer alır.

Oriana Fallaci

Humeyni'nin karşısında, başörtüsünü çıkarmadan önce 

Doğmamış Çocuğa Mektup

    Doğmamış Çocuğa Mektup, adında mektup olsa da mektuplardan çok konuşma hatta monolog şeklinde ilerler. Kitap, kadın ana karakterimizin direkt karnındaki bebeğe hitabıyla başlar. Daha hamile olduğuna dair hiçbir belirti yoktur ama ana karakterimiz -kendisine bu noktadan sonra Kadın diyeceğim- onun orada, rahminde olduğunu bilir. Hikaye aslında Kadın üzerine kuruludur, bebek onun ayrılamaz bir parçası olduğu için hikayeye dahil olmuş konumdadır. Kadın evli değildir hatta bebeğin babası ile birlikte bile değildir, buna rağmen bebeğini aldırmayı ya da çeşitli düşük yöntemleri denemeyi düşünmez. Eski sevgilisinden destek bulamaz. Ayrıca iş hayatında aktif görev alan, kariyer basamaklarında ilerleyen başarılı bir kadındır. Toplumun benimsediği dini görüşü benimsemez, ateisttir (Bu noktada Kadın'ın Fallaci'nin kendisiyle çokça ortaklığı vardır). Zaten sırf kadın olduğu için zor olan iş yaşantısı, gayrimeşru bir çocuğa hamile olması, hatta doğurmayı planlaması yüzünden daha da zorlaşır. Bebek, kendi yaşamına sadece var olarak zorluklar katmakta, üstüne üstlük bunu bedenini işgal ederken yapmaktadır.


    Kitabın iki ana kısımdan oluştuğunu söylemek yanlış olmaz: Konuşmalar ve Mahkeme. Bunlar kitapta bölüm olarak geçmezler (kitap tek bir bölüm şeklindedir) ama olay akışıyla ayrılırlar. Konuşma kısmı tamamen Kadın'ın bakış açısındandır. Kadın, kitaba gerçekten bebekle konuşarak başlasa da kitap ilerledikçe konuşmalar bebeğe yönelik olmaktan çok kadının kendi kendisine konuşmasına döner. Kadın'ı koşulsuz şartsız dinlemekten başka seçeneği olmayan bebeğin bu sürekli dinleme durumu kimi zaman Kadın'ı daha fazla konuşması için motive ederken kimi zamansa karşılık alamadığı için asabını bozar ama yine de Kadın onunla konuşmaktan vazgeçemez. Bu ilk kısım sorgulamalarla doludur. Kadın'ın sorgulamaları bebeği fark etmesiyle başlar ve ilk olarak var olmak sorgulanır. 
Hâlâ iyi mi, yoksa kötü mü oldu, karar veremiyorum; mutluyken iyi, mutsuzken kötü olduğunu düşünüyorum. Fakat yine de, en acılı zamanımda bile, dünyaya gelmeseydim üzülürdüm sanıyorum. Çünkü hiç olmamak kadar kötüsü yok.
Kadın, var olmak isteyip istemediğini bilmediği bebeğine dünyayı anlatır ve ondan bir işaret bekler. Dünyayı tanımasını, bu sayede olabildiğince doğru bir seçim yapmasını ister. Kadın, bebek kendisine bir işaret göndermeden onun yerine karar veremeyeceğini, kendisinin sadece onun taşıyıcılığını yapan bir konakçı olduğundan bahseder. Ona göre bebek özgürdür, toplumdaki yaygın kanının aksine kimsenin değildir. Bu yüzden bebeğini özgür kılar; ona kadın olursa başına geleceklerden ve erkek olursa başına geleceklerden, dünyadaki adaletsizliklerden, düzenin işleyiş biçiminden, sürekli uyması gereken kurallar, itaat etmesi gereken kişiler olduğundan belki de doğmak yahut doğmamak seçimi haricinde bir daha asla özgür olamayacağından bahseder. Konuşmalar kısmı, Kadın'ın dünyadaki sıkıntılara parmak bastığı kısımdır. Özellikle kadın erkek ilişkileri arasında durur, cinsiyetler arası sosyal normların farklılığından ve adaletsizliğinden bahseder, bir kadın olmanın uyandırdığı beklentileri ve bunların nasıl kısıtlayıcı olduğunu anlatır. 
Bir türlü aklımın ermediği şey şu; evli biri hamile kalınca herkes onun üstüne düşer, ağır taşımasına izin vermez, fazla iş yapmaması için âdeta yalvarırlar. Çok harika!.. Kutlarım... Hadi dinlen biraz... Arkana bir minder ister misin lafları çokça söylenir. Ama benim karşımda şok olup kalıyorlar. Hiçbir laf edemiyorlar ya da kürtaj konusunda nutuklar atıyorlar. Bir tür gizli mutabakata varmışlar sanki. Gizli bir düzen. İkimizi ayırmak için.
    İkinci kısım bize bir mahkeme ortamı sunar. Artık sadece Kadın'ın ağzından dinlemiyoruzdur. Kitapta önceden tanıtılmış karakterler tek tek çıkıp konuşurlar bu sefer. İlk kısımda bahsedilen durumların gerçekten öyle olup olmadığı, Kadın'ı haklı görüp görmediklerini, eklemek ya da düzeltmek istediklerini farklı cinsiyetlerden ve Kadın'la farklı yakınlıktan insanlar dillendirirler. Mahkeme, kitabın düğüm noktası olmasına rağmen kitabın ilk kısmına göre oldukça kafa karıştırıcıdır. Tiyatral bir sahne oluşur, karakterler dramatikleşir, artık resmen ortaya bir oyun konuluyordur. Tüm kitap boyunca belli bir tutumu benimsemiş karakterler tersi düşünceyi savunduklarını iddia eder, sanık lehine konuşanlara da taraf tutulur, bir anda olay mahkemede yargılanan durumdan çıkar ve cinsiyetler arasında bir savaşa bürünür. Dramatik anlatım tarzına karşın hikaye gerçekçilikten uzaklaşmaz, nitekim gündelik hayatın içinden düşünceleri anlatma yolundaki zıtlıkla daha önceden fark etmediğimiz hususları gözümüze sokar.  
Size annelik yapmaktan usandık artık. Egonuz için, çıkarlarınız için mitleştirdiğiniz anne kelimesinden de usandık.

Olaylar, yetkili denebilecek bir kişinin müdahil olmasıyla durulur ama tartışmaya bir sonuç getirmez, tıpkı kadın ve erkek arasındaki eşitsizliklerden kaynaklanan tartışmaların sonu gelmeyeceği gibi. Müdahil, son tanık olarak mahkemededir ve hikayedeki olay örgüsünü sonlandırmakla görevlidir. Konuşmasından sonra, duruşma biter ve kitap bitmeden önce kısa bir süre daha kitabın ilk kısmı gibi bir akış olur. Kitap, aynı başladığı gibi, Kadın'ın bebeğe hitabıyla biter.
  
Hayatı sevmediğimi söylerken yanılmışım bebek. İnanıyorum. Hayatı seviyorum tüm pisliğine rağmen ve ne olursa olsun yaşamak istiyorum.






Yorumlar

  1. günaydın fecriye hanım.. ilk yazınız güzel olmuş. akıcı ve kolay okunuyor.. umarım devam edersiniz yazmaya..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Edebiyatımızdaki İlk Batılı Öykü Küçük Şeyler

Peygamber Enok'un Kitabı Yorumu

Danimarkalı Kız Film İncelemesi

Kan Donduran Bir Katil: Koku Kitap İncelemesi