Efsanevi Dune Evreni ve Frank Herbert

Yakın zamanda filmi çıkması beklenen Dune serisini elbet duymuşsunuzdur. Film, oyuncu kadrosunda son zamanlarda oldukça ünlenmiş bir aktör olan Timothée Chalamet ve yine en az bir o kadar ünlü Zendaya'yı da bulundurduğundan seri son dönemde oldukça revaçta. Lakin Dune gibi bir seriyi filmi çıktığı için ünlenen bir kitap gibi lanse etmek çokça yanlış olur. (Yine de meraklısı için filmin fragmanını bırakıyorum) 

 
Son yıllara kadar, batmış Sarmal Yayınevi'nden çıkmış olan eski baskıları ikinci el olarak fahiş fiyatlara satılan, dikiş tutturma çabasındaki Kabalcı Yayınevi'nden baskılarının da pek bulunamadığı, PDF ve benzeri kaçak yollarla okunmaya çalışılan bir seriydi Dune. Sonrasında İthaki'nin Bilim Kurgu Klasikleri gibi iddialı bir seriye (Cesur Yeni Dünya, Ben Robot ve Fahrenheit 451 gibi kitapların olduğu bir seriden bahsediyoruz) Dune'un ilk kitabıyla başladı. Bilim kurgu severlerin hepsinin halihazırda bildiği Dune serisinin okunmasının kolaylaşması ve günümüz kitap camiasında da bilim kurguseverlerle sınırlı kalmayıp bilinmesi esas olarak bununla oldu diyebiliriz.

Peki Dune serisini Bilim Kurgu Klasikleri diye isimlendirilen bir serinin başlangıç kitabı olabilecek, çeşitli yayınevlerince tekrar tekrar basacak, ikinci film uyarlaması çıkacak kadar değerli kılan ne? Bu yazımda elimden geldiğince bundan bahsedeceğim.

Dune, tüm zamanların en çok satan bilim kurgu romanı. Serinin tamamı bilim kurgu türünde klasik sayılıyor. Yazarı Frank Herbert'a tarihte verilen ilk Nebula Ödülüyle Hugo Ödülünü kazandırdı. Bilmeyenler için bu ödülleri açıklamakta fayda var: Hugo Ödülü, her yıl bir önceki yıl ortaya konan bilim kurgu ve fantastik kurgu eserlerine çeşitli kategorilerde verilen bir ödül. Nebula Ödülü ise Amerika bilim kurgu ve fantastik kurgu türü yazarlarınca her yıl, önceki iki yıl ABD'de yayımlanan en iyi bilim kurgu ve fantastik kurgu eserlerine veriliyor.


Dune birçok sebepten bilim kurgu edebiyatında çığır açan ve dönüm noktası diyebileceğimiz bir eser. Üç ana noktada bunu ele alabiliriz. 

1. Yumuşak Bilim Kurgu İçin Emsal

Türkçede bir karşılığına denk gelmediğim halde İngilizcede "Soft Science Fiction" diye geçen ve birebir çevirecek olursak Yumuşak Bilim Kurgu diyebileceğimiz bir bilim kurgu eserleri genel başlığı var. Buna alt tür demek pek doğru olmaz çünkü alt tür olması için gerekli objektif ve sınırları belli standartları yok, bilim kurgunun farklı farklı alt türlerindeki eserler yumuşak bilim kurgu olarak geçebilir. Daha çok, kendisinden önce kullanılmaya başlanmış bir terim olan "Hard Science Fiction" yani yine birebir çevirmek gerekirse "Sert Bilim Kurgu"ya zıt kutbu belirtmek için çıkan bir tabir. 

Peki ne bu yumuşak ve sert bilim kurgu? Bilim Kurgu Ansiklopedisi eserinde ilk defa yumuşak bilim kurgu ifadesini Peter Nicholls kullanıyor. Daha önceden çıkan ve yaygın olarak kullanılan sert bilim kurgu ifadesine zıt anlamlı bir ifade olarak doğuyor bu ifade. Yumuşak bilim kurgu iki ayrı şekilde tanımlanıyor. Mühendislik ya da "pozitif" bilimler (fizik, astronomi, kimya vb.) yerine "sosyal" bilimlerle (antropoloji, sosyoloji, psikoloji vb.) ilgili yazılmışsa yahut bilimsel olarak doğru ya da olası olmayıp sert bilim kurgunun tersiyse bu bilim kurgu eserine yumuşak bilim kurgu deniyor. (Türkçede pozitif bilimler diye geçen ifadenin İngilizcesi "hard sciences" ve sosyal bilimlereyse "soft sciences" dendiğinden bu bilim kurgularından da adını bu kelimelerden aldığını anlamak zor değil.)

Yumuşak bilim kurgu eserleri vermiş yazarlara Ursula K. Le Guin, H. G. Wells, Ray Bradbury örnek olabilir. İşte Frank Herbert da Dune evreni ile bu yazarlardan birisi olmakla kalmayıp yumuşak bilim kurgunun sembollerinden birisi oldu. Dune evreninde teknoloji tamamen ortadan kaldırılmıştı bu sayede Frank Herbert seride insanlığın gelecekteki teknolojisi yerine direkt olarak insanlığın geleceğine değinebildi. Seri boyunca insanların ve kuruluşlarının değişme biçimleri ele alındı.

2. İlk Önemli Ekolojik Bilim Kurgu Romanı

Frank Herbert bilimsel iddiaların popülerleşmesinde büyük katkı sağladı. Hayranlarının çoğu Frank Herbert sayesinde felsefe ve psikoloji ile tanıştıklarını söylüyordu. Dune serisinin gerçekten de bir terim olarak ekolojinin ve ekolojinin bazı kavramlarının, özellikle de gezegen bilincinin ünlenmesine yadsınamaz yardımları oldu. 

The New York Times Kitap Eleştirisinde Gerald Jonas, Frank Herbert'in Dune'unun yeni bir bilim kurgu alt türü olarak karşımıza çıkan "ekolojik" bilim kurguda standart haline geldiğini açıkladı. Dune popülerleştikçe Frank Herbert üniversite kampüslerini gezip Dune sakinlerinin çevresel kaygılarının bizimkilerle ne derece paralel gittiği üzerine dersler bile verdi.

(Aşağı bıraktığım video 1985 Nisan 17'de Kaliforniya Üniversitesi, Los Angeles'da verdiği dersin üniversitenin kendi arşivinden ses kaydı. Konuşma konusu "Mythology of Futurism" yani Fütürizmin Mitolojisi. Konuşma boyunca kitabı yazmasında nelerin kendisine ilham olduğu, aristokrasi üzerine denemeleri ve denizaltı biyolojisi kariyeri gibi çeşitli konulara değiniliyor. Türkçe altyazı seçeneği olmasa da konuşmalar anlaşılır olduğu için İngilizce bilen meraklıları bakabilir.) 

3. Edebi Dünya Yaratımına (World-Building) Harika Bir Örnek

Özellikle bilim kurgu ve fantastik kurgu türünde belki de en önemli şey dünya yaratımıdır. The Library Journal Dune için Yüzüklerin Efendisi'nin fantastik kurgu türünde neyse bilim kurgudaki karşılığı olduğunu söylemiştir. Arthur C. Clarke'ın (2001: Bir Uzay Destanı'nın yazarı) da benzeri bir söylemi Dune'un kağıt baskısının arka kapağında basılmıştır. Dune gerçekten de bunların denmesine değer bir evrendir. Frank Herbert ortaya çıkardığı eserin her yüzeyini düzgünce kurmuş. Evrenle ilgili sözlük, alıntılar, dokümanlar ve hikayeler ekleyerek kurmaca evrenini resmen okuyucular için gerçek haline getirmiştir. Dune'a kadar bu derece canlandırılmış bir başka bilim kurgu evreni bulunmuyordu. 

Dune haritası ve Dune evreni için yazılmış ek belgeler

Dune'un bilim kurgu edebiyatında özellikle mihenk taşı görevi görmesinden sonra sanıyorum ki genel olarak klasikleşmesine yardımcı olan ve ona bu efsaneliğini kazandıran anahtar diğer noktalara bakma vaktimiz gelmiştir.

Bilinci etkileyen kimyasalların muhtemel etkileri ve sonuçları

Frank Herbert'in Dune evreninde bilinci etkileyen kimyasalların etkileri ve sonuçları üzerine oldukça durduğunu biliyoruz. Bahar, baharat ve melanj gibi isimlerle karşımıza çıkıp duran madde de bağımlılık yapıcı ve ömrü uzatma ya da öngörülere sebep olma gibi etkileri bulunan bir uyuşturucu. Serinin içinde bu açık açık söyleniyor. Uyuşturucuların bilince etkileri ve sonucunda ne olabileceği ise seride üzerinde durulan ve ona efsaneliğini kazandıran anahtar elementlerden. Frank Herbert'ın psilosibin isimli mantarla deneyimleri ve mantar yetiştiriciliği hobisi olduğu mantar uzmanı Paul Stamet'in sözlerinden biliyoruz. Bunun Dune evrenine oldukça katkı sağladığını, melanj kavramına çıkış noktası olduğunu tahmin etmek zor değil. Bu arada psilosibin 200'den fazla mantar çeşidinde doğal olarak üretilen ve halüsinasyonlara sebep olabilen bir öncü uyuşturucu. Vücuda alındığında derhal psilosine -zihinde LSD, meskalin ve DMT'e benzer olarak mutluluktan uçma, yerinde duramama, görsel ve zihinsel halüsinasyonlar, algıda değişiklik, zaman algısında bozulma ve tinsel deneyimler gibi etkileri olan bir uyuşturucuya- dönüştürülüyor. 

1984 yapımı Dune filminden melanj


İnsan hayatta kalımı ve evrimi

Frank Herbert'ın Dune serisinde gördüğümüz Fremenler ve Sardokarlar gibi toplulukların çeşitli zorlu ve yaşanılmaz gözüyle bakılan coğrafyalarda yaşadıkları ve bu ortamlara uyum sağladıkları görülmekte. Sardokarlar en güçlü ve azılı savaşçılar olabilecek kişilerin hayatta kalıp Corriono Evi'nin ve Padişah'ın sağdık hizmetkarı olabilmesi için Salusa Secundus isimli sert iklimli bir gezegende gizlice eğitiliyorlar. Fremenler ise bir insan ömrü süre değil, binlerce yıldır o coğrafyada yaşayan bir topluluk olarak coğrafyaya daha uyum sağlayacak bir biçimde evrilmişler.

Frank Herbert'in Dune evreninde geçen kısa hikaye derlemesi Eye (Göz) için Jim Burns'ün çizdiği Fremen

İnsan ırkının potansiyel gizli güçleri ve imkanları

Teknolojinin tamamen ortadan kaldırıldığı bir gelecekte insanların nasıl değişeceği ve ne gibi yeteneklerinin ortaya çıkacağını merak edenler için Dune aradıkları kitap zira Mentat, Bene Gesserit, Bene Tleilaxu gibi oluşumlar var. Her biri insanlığın farklı potansiyellerini temsil ediyor denebilir hatta. Örneğin Mentatlar Butleryan Cihadı'dan sonra insan aklını taklit eden cihazların yasaklanmasıyla bir nevi insan bilgisayar görevi görürken Bene Tleilaxu bünyesinde bulunan Surat Oynatıcılar (başka bir çeviride Sima Dansçısı) diğer insanların kılığına neredeyse birebir bürünebilme yeteneğine sahiptir.

Emperor: Battle for Dune isimli bilgisayar oyunundan Surat Oynatıcı

Liderlik ve yönetim

Aristokrasinin içinde başlayan ve imparatorluğun tamamını yönetmeye kadar devam eden ve en son da kendi oluşturduğu yönetimi yine kendi bitirip farklı yönetim biçimleri izleyen teşkilatlanmaların ele alındığı bir seri Dune. Sürekli olarak yönetimleri eleştiriyor ve değinilmedik yönetim biçimi bırakmıyor. Yerme değil bu eleştiriler, hem sağlayabileceği yararlar hem de kusur ve noksanlıkları dile getiriliyor. Özellikle bürokrasi ve hükümet arasında kıyaslamalar yapılıyor. Frank Herbert insanların karizmatik liderlere körü körüne itaat etmeye eğilimli olduğu kanısındaydı, yazılarında da bunu kullandı.

Din - politika - güç arasındaki ilişkiler

Dini liderlerin politik olarak güçlenmesi ya da politikada başarılı olmanın kazandırdığı güçler gibi temel ve basit bir şekilde ele almaktan ziyade Frank Herbert'in Dune'u direkt olarak bu üçünün birbiriyle etkileşimi ve aralarındaki denge üzerine kurulmuş bir kurgu. Tüm seri boyunca denge kusursuzca sağlanmaya ve hepsi üzerinde idare kazanılmaya çalışılıyor.

Dilin düşünce üzerine etkisi

Frank Herbert, Alfred Korzybski'nin Genel Semantik'inden (General Semantics) etkilenmişti. Semantik yani anlambilim, dilbilimin anlamları inceleyen bir alt dalıdır. Korzybski'nin genel semantiği konuşmacı ve dinleyicinin davranış ve düşünceleri ile dilsel göstergeler arasındaki ilişkiyle ilgiliydi. Dilin dikta ve güdüleyici etkisi de konu kapsamındaydı. Davranış ve ortam okuma uzmanı Bene Gesseritler, bunların harika taklitçileri Surat Oynatıcılar, İslamiyetin diliyle konuşulduğunda düşmanı dost sanan Bene Tleilaxu, kendilerini tetikleyebilecek bir sözcükle bile konuşanın ecelini getirebilecek Şerefli Analar (kimi çeviride Saygı Analar), korku duası... Bu saydıklarımın hepsi ve daha nicesi Frank Herbert'in dili ustaca kullandığı yerlere örnek olabilir. 

Korkmamalıyım. Korku aklın katilidir. Korku tam bir yok oluş getiren küçük bir ölümdür. Korkumla yüzleşeceğim. Üzerimden ve benden geçmesine izin vereceğim. Ve geçip gittiğinde yolunu görmek için iç gözümü çevireceğim. Korkunun gittiği yerde hiçbir şey olmayacak. Sadece ben kalacağım.

Deliliğin ve aklın doğası

Frank Herbert Dune'da da olduğu gibi sık sık "Aklı başında nedir ki?" sorusunu yönelten birisiydi. Thomas Szasz'a ve psikiyatri karşıtı harekete ilgiliydi. Normal ve anormalin insanlar tarafından doğru birikime sahip olmadan birbiri yerine konmaya çalışılan birbirine yakın iki kavram olduğu öne sürülüyordu. Frank Herbert'in Dune evreninde ele aldığı karakterlerin evren içindeki insanlarca deli ya da kaçık gibi görülmesi ama davranışlarının sonuçları elbette bununla ilişkilidir.

Sosyobiyoloji

İçgüdülerimizin biz farkında bile olmadan davranışlarımıza ve topluma etkisi Frank Herbert için eserlerinde önemli bir noktaydı. Daha çok ailelerin ve teşkilatlanmaların özelinde ele alınan karakteristik özellikler seri boyunca ön plandaydı. Fremenler vahşi, Atreidesler gözü pektir. Genlerinde yatan potansiyel seri içinde öyle bir konumdadır ki Kuizatz Hederah'la ulaşabileceği son noktaya ulaşmış insan kehanet yeteneği binlerce yıl içinde Atreides kanı içinde devam etmiş, Siona'nın çocukları olası yeteneklerinden korkulduğundan Bene Gesserit içinde baskılanmaya çalışılan kişiler olmuştur.

Öğrenme - öğretme - düşünme

Paul'ün Kuizatz Hederah oluşu, Teg Miles'in Rahibelik içinde etkilenmeden kalabilmesi, Darwi Odrade'nin içindeki deniz çocuğu ve sevmeyi bilişi.. Hepsi öğretmemesi gereken şeyleri öğreten anne figürleri sayesinde oldu. Duncan ve Teg Miles arasındaki o özel bağ sonrasında tersine dönecek olan hoca - talebe ilişkisiyle kuruldu. İmparator Tanrı olan II. Leto bile yaşadıklarını öğretmek istedi ve günlüklerini tuttu.

Serideki kilit noktaları da incelediğimize göre hızlıca birazcık daha yazım sürecinde ve Dune evreninin oluşmasına katkı sağlayan şeylere değinmek istiyorum.

  • Dune'un ilk kitabının yazımı tam olarak 6 yıl sürmüş. Dönemin ticari amaçla yazılan bilim kurgulardan katbekat daha uzun demek oluyor bu. Analog isimli bir dergide Dune World (Dune Dünyası) ve Prophet of Dune (Dune Peygamberi) isimli iki ayrı kitap olarak 1963 aralığından 1965'e kadar basılmış. Sonrasında 20 kadar basımevinden red alarak 1965 Ağustos'unda tek kitapta basılmış. 
  • Hikaye temelini Frank Herbert'in Oregon Dunes'daki kum tepecikleri üzerine yazması gereken bir makaleden alıyor. Frank Herbert kendisini konuya fazla kaptırmış ve makale de asla yazılmamış ama bu işin sonucu Dune evreninin yaratılmasıyla sonuçlanmış. Bu arada bilmeyenler için de söylemiş olalım, "dune" İngilizcede kumul ya da kum tepeciği demek. 
    Oregon Dunes
  • Dune çıkar çıkmaz ödüller almasına rağmen hemen çok satanlar listesine girmedi. 1968'de Frank Herbert Dune'dan sadece 20.000 dolar kazanmıştı. Dönemin bilim kurgu romanlarının getirisinden fazla da olsa Frank Herbert'in tam zamanlı bir yazar olmasına yetecek miktarda değildi. Bu yüzden Dune'un devam kitaplarının yazılması sürebileceğinden daha uzun sürdü. 
  • Frank Herbert bilim kurgu eserlerini daha çok felsefe, din, psikoloji, politika, ekonomi gibi kompleks konuları anlamak için yazdı. İnsan evrimine ve hayatta kalımına duyduğu hayranlık eserlerini yazmakta ona itici güç oluşturuyordu.
  • 1949 yılında Kaliforniya'ya taşındıklarında ahbaplık kurdukları Ralph ve Irene Slattery isimli psikologlar onun Freud, Jung, Jaspers, Heidegger gibi çeşitli isimlerle tanışmasını sağladılar. Zen Budizmi ile de yine aynı vasıtayla tanıştı. Bunların hepsi eserleri için ilham noktası oldular.
    Zen Budizmi sembolü

  • Dune serisinin tüm kitapları çok satanlar listesine girdiği halde ilk kitap Dune haricindekiler medyadan çok fazla eleştiri ve yorum almadılar. Edebiyat dünyasında esas ses getiren Dune oldu, Dune serisi değil.
Evet, Dune harika bir evren ve neden böyle olduğunu artık biliyoruz. Peki kusursuz mu? Kesinlikle değil. Eğer Dune serisi ile ilgili internette bir şeyler okuyacak olursanız fazlasıyla hayran olan bir kitle ve nefret eden yahut balon olduğunu söyleyen bir kitleyle karşılaşırsınız. Uçlarda olmayan bir görüşe denk gelmek imkansıza yakın. Bunun yani bunca hayranına ve destansılığına rağmen azımsanmayacak sayılardaki kötü yorumların oluşunun sebebi de aslına bakılırsa yazı boyunca saydığımız onca maddedir diyebilirim.

Dune serisi yadsınmaz biçimde ağır bir seri. Frank Herbert'ın kötü bir romancı olduğundan falan da değil bu, direkt ele aldığı noktaların fazlalığı ve karmaşıklığı, bahsedilen konseptlerin girift ilişkileri, anlatılanların yoğunluğu gibi çeşitli sebeplerden kesinlikle okunması kolay değil. Okuyup anlamaksa hiç kolay değil. Özellikle de dördüncü kitap ve sonrasında anlatılan olayların azalmasıyla daha soyut ve düşünsel konular üzerinde yoğunlaşıyor. İlk kitaplarda evrene, kişilere alışıyoruz. Sonunda her şeyi yerli yerine oturttuk diyoruz. Ama kişileri değil de Dune evrenini okuduğumuzdansa arada 3500 yıllık bir zaman geçişi oluyor. Bildiğimiz tüm kişiler ölmüş, evrene ilgili çeşitli noktalar değişmiş, seriyi tanımaya nerdeyse yeniden baştan başlıyoruz. Tam da bu noktada daha soyut oluşu çoğu kişiyi seriden soğutan bir sebep.

Bana kalırsa Frank Herbert'in romancılığının yetersiz kaldığı nokta seriyle okurların ne zaman ne kadar aşinalık kuracağını tahmin etmedeki yetersizliğinden kaynaklanıyor. Seriye başladığımızda tamamen kurmaca ve içindeki hiçbir şeyi bilmediğimiz evrene girişteki o yabancılık ve ağırlık okumayı zorlaştırsa da benim eleştirim açıkçası buraya değil, bunun gerekli bir ağırlık olduğunu düşünüyorum. Bence seriyi okumayı, son kitaplarda daha belirgin bir şekilde rahatsız ettiğinden özellikle de bitirmeyi zorlaştıran olay evrenle ilgili açıklamaların devam edip durmasıydı. Bene Gesserit'i birinci kitaptan beri görüyoruz, özelliklerini ve rahibelerinin nasıl olduklarının, genel karakteristiklerinin bize beşinci ve hele de altıncı kitaplarda artık tekrar tekrar açıklanmasına gerek yok. Ya da ilk kitapta Harkonnenlerin, özellikle de Baron Harkonnen'in ne kadar rezil ve iğrenç bir herif olduğunu herkes çok iyi anlamıştır ama buna rağmen üçüncü kitapta tekrar ve tekrar benzeri ifadeleri gördük. 

1978 basımı resimli Dune'dan John Schoenherr'in Baron Vladimir Harkonnen çizimi

Yine benzer bir şekilde kitap uzunlukları eksi puandı. Mesela ilk kitaba baktığımızda kitap kendi içerisinde 3 yıllık bir zaman atlaması oluyor. Bana kalırsa olay akışını bozan bir durumdu bu lakin yine de görmezden gelinebilirdi. Ama sonrasında ikici kitabı ele aldığımızda o kadar kısa ki Dune' u okuduktan sonra elimizde sırıtıyor. Dune'da akış değiştiği halde kitaplar ayrılmamışken Dune Mesihi'nin ayrı bir kitap olması bana garip geliyor. Dune'a eklenmese bile sonraki kitap olan Dune Çocukları'na eklenebilirmiş, hiç de sırıtmazmış gibi. Ha, ama bana kalsa ben Dune Mesihi'ni başka bir kitapla birleştirmek yerine ilk kitap olan Dune'u ikiye bölmeyi tercih ederim. Zaten Analog isimli dergide yayınlanırken de iki ayrı kitapmış gibi çıkmış, belki de bundan kaynaklı Dune'un ikiye bölünmeye müsait bir yapısı varmış, öyle daha kolay okunurmuş gibi geliyor. 

Kitapların kalınlılarını kıyaslayabilmeniz için yan yana dizili görselleri

Dune serisini önerir miyim?

Geldik zurnanın zırt dediği yere. Yazıyı okuyunca edindiğiniz fikir nedir bilemem lakin size Dune serisini okumanızı ya da okumamanızı öneremem. Çünkü Dune gibi bir seri, okuyup okumayacağınıza kendiniz karar verdiğiniz bir seri olmalı. Ama yine de okumayı düşünenler için yazıda bahsetme fırsatı bulamadığım halde geçmem gereken dipnotları geçeyim. 

Öncelikle şunu bilmelisiniz: Dune serisi bitmiyor. Frank Herbert'ın çıkartmayı planladığı bir de 7. kitap var fakat çıkaramadan vefat ediyor. Oğlu Brian Herbert ve Kevin J. Anderson sonradan Frank Herbert'in notlarını kullanarak 7. kitap yerine geçebilecek Hunters of Dune (Dune Avcıları) ve Sandworms of Dune (Dune Kum Solucanları) isimli iki kitap yazmışlar ama bu eserler Türkçeye çevrilmemiş, başarısı ise tartışılır. 

Diğer bir çekince noktası ise Dune evrenin kocaman oluşu. Frank Herbert'ın yazdıklarıyla ve Türkçeye çevrilenlerle sınırlandırmayacak olursak 31 kitap ediyor. Seriye bir kere başlayınca ister istemez aynı evrende geçen yazılı diğer eserleri merak eden birisi olarak beni de en çok zorlayan şey belki bu oldu. Cep yakmasını geçtim, Türkçeye çevrilmemiş kitapların çevrilmesini ummak, farklı eserler okuyabilecekken aynı evrene tıkılı kalmak; malum, 31 kitap da az değil, oku oku bitmez şimdi. 

Seriyi duyduğunuz, merak ettiğiniz, övüldüğü vs. gibi sebeplerden okumak istiyor ama emin olamıyorsanız da size önerim sadece ilk kitabı okumanız olur. Zaten genel anlamda tüm övgüyü toplayan, serinin çekirdeği olan kitap Dune. Hem evrenle ilgili fikir edinmiş olursunuz hem de bana kalırsa Dune'u okuyup devamı yokmuş gibi davranınca serinin altı kitabını da okuyup edindiğimiz sondan daha net ve boşluksuz bir sona ulaşıyoruz. Hem seriyi gerçekten beğendiyseniz bu sayede istediğiniz an devam edebilirsiniz.

Benim Dune'la ilgili söylemek istediklerim bu kadardı. Şimdiye kadarki en uzun yazım oldu, halen daha üzerine bir şeyler söyleyebilirmişim gibi geliyor. Eğer sizin eklemek ya da düzeltmek istediğiniz herhangi bir şey varsa yorum bırakabilirsiniz.

İçeriği hazırlarken kullandığım siteler: Frank HerbertSoft Science FictionDune OrganisationsFremenAnlambilimFrank Herbert Lecturing

Yorumlar

  1. Merhaba, 2.leto duncan İdaho ‘yu neden sürekli tanklarda ürettirdi ve neden soy’un ondan devam etmesini sağladı ben anlamadım siz anladınız mı? Bu arada son kitaptayım eğer ordan anlayacaksam söylemeyin :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Edebiyatımızdaki İlk Batılı Öykü Küçük Şeyler

Doğmamış Çocuğa Mektup Kitap İncelemesi

Sil Baştan Film Yorumu

Kan Donduran Bir Katil: Koku Kitap İncelemesi

Tehlikeli Oyun Film Yorumu